Kavramların peşinde bir zihin: Bilge Karasu
Abdullah Ezik
Öykü, roman, deneme, eleştiri gibi türlerde yazan Bilge Karasu, yapıtlarında genellikle çok katmanlı ve kendisini kolay kolay ele vermeyen anlam tabakalarıyla örülü metinler oluşturur. Bu anlam tabakalarını çözümleyebilmek için yapıtlarındaki kelimeler ve anlamları, semboller ve çağrışımları bir izin peşine düşer gibi dikkatle takip etmek gerekir. Sanat Kritik Yayınları tarafından yayımlanan ‘Bilge Karasu Sözlüğü’, Karasu’ya özgü bu edebi üslubu anlamak ve oluşturduğu metinlerdeki alt katmanlara inebilmek için her şeyden önce yapıtlarının tamamına ait sözvarlığını ortaya koyarak onun edebiyatı hakkında daha kapsamlı çalışmalara zemin sağlamak amacıyla hazırlandı.
Editörlüğünü Fatih Bakırcı’nın üstlendiği sözlük, Seval Şahin, Abdullah Ezik, Esin Hamamcı, Meryem Çakır, Uğur Erden ve Yağmur Yıldırımay tarafından yayına hazırlandı.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Eski Türk Dili Anabilim Dalı’nda çalışmalarına devam eden Doç. Dr. Fatih Bakırcı ile ‘Bilge Karasu Sözlüğü’ üzerine konuştuk.
Bilge Karasu, metinleriyle Türk edebiyatı bağlamında kendisine özel bir yer edinmiş, eserleriyle bugün dahi kendisinden sıkça söz ettiren özel bir yazar. Sanat Kritik Yayınları’ndan çıkan ‘Bilge Karasu Sözlüğü’, Karasu’nun kendisine özgü söz varlığına odaklanan bir eser. Öncelikle bu eser nasıl gün yüzüne çıktı ve nasıl bir hazırlık süreci geçirdiniz?
Bu çalışma, öncelikle dijital platform olan Sanat Kritik’te belirli maddelerle sınırlı olmak üzere parça parça yayınlandı. Daha sonra Karasu’nun telif eserlerinin tamamı üzerine basılı bir sözlük çalışması yapmaya karar verdik. Yaklaşık üç yıllık bir çalışmanın neticesinde ortaya ‘Bilge Karasu Sözlüğü’ çıkmış oldu. 6 kişiden oluşan bir ekiple Karasu’nun toplam 13 eseri tek tek taranarak bu sözlükte yer alan madde başları tespit edildi. Ben de bu ekiple birlikte editörlük sürecinde katkıda bulundum.
‘DİLİN İMKANLARINI GENİŞLETEN VE GELİŞTİREN BİR YAZAR’
Kitapta yer alan sözcükler bağlamında Bilge Karasu edebiyatı ve yazarın tercih ettiği, icat ettiği, geliştirdiği söz varlığına dair neler söylenebilir? Bir akademisyen olarak bu sözcükler üzerinden Karasu’ya dair nasıl bir okuma yapılabilir?
Tarihsel ve çağdaş dönemleriyle Türk dili filolojisi üzerine çalışmalar yapan bir araştırmacı olarak Bilge Karasu’da dikkatimi çeken en önemli üslup özelliği, gündelik hayatta kullanılan kelimelerden çeşitli bilim ve sanat alanına mahsus terimlere varıncaya dek Türkçeye yaslanmış olmasıdır. Karasu, dilimizde var olan Doğu veya Batı kökenli kelimeleri neredeyse kalıp ifadeler dışında çok fazla tercih etmemiştir. Türkçenin tarihsel ve çağdaş yazı dillerinden ve bugün yaşayan Anadolu ve Rumeli ağızlarından yoğun bir şekilde beslenerek bir “Karasu dili” yaratmıştır. Örneğin azrak “daha az, azca”, balkımak “dalgalanmak” (Codex Cumanicus balkı- “parlamak, ışıldamak”), emik “emmekten çürüyen yer, emme izi” (Divanu Lugati’t-Türk emig “meme”); bızdık (Afyon) “ufak çocuk”, corum (İzmit) “balık akını”, doygu (Malatya) vb.
Bu dili yaratmasının birkaç nedeni olabilir. Bir kere Karasu sekiz dokuz yabancı dil bilen, çeviriler yapan bir yazardır. Bunun üstüne bir de üniversitede felsefe dersleri verip metin analizleri yapan bir hocadır. Sürekli kavram arayan, kavramların peşinde olan bir zihin… Dolayısıyla bütün bu uğraşların neticesinde Türkçe üzerine düşünen, dilin imkanlarını genişleten ve geliştiren bir yazarla karşı karşıyayız. Eserlerinin tamamında bu dil hassasiyetini görmek mümkündür. Bu sözvarlığını da sentaks içinde başarılı bir şekilde yerleştirerek adeta bir ritim oluşturur. Bu nedenle de Türkiye Türkçesinin yazı dilinde yaygın olarak kullanılmayan bu sözvarlığı onun dilinde asla sırıtmaz veya eğreti durmaz. Tam bir söz ustalığıyla kurduğu oyuna okurunu şaşırtarak davet eder.
Aynalı Geçit’te gerçekleşen Bilge Karasu Günleri çerçevesinde “Bilge Karasu’nun Dil’i” başlıklı oturumda siz de söz aldınız ve yazarın dilini farklı noktalarda analiz ettiniz. Bu dil size neler düşündürdü? Bilge Karasu’nun dilini sizin için özel kılan ne oldu?
Evet, ben de “Bir Bilge Karasu Sözlüğü Hazırlamak Mümkün mü?” başlıklı bildirimle katkıda bulundum. Tabii ki biz Sanat Kritik Yayınları olarak bu sözlüğü hazırladık. Ortada artık bir Bilge Karasu sözvarlığının korpusu var. 780 madde başından oluşuyor. Bundan sonrası eleştirilebilir, katkılar sunulabilir. Özellikle bildirimde Türkçenin bazı filolojik unsurlarından hareketle Karasu’daki dile dikkat çekmeye çalıştım. Ama en ilginç olanı ise sayıları az olsa da, genellikle çok fazla olduğunun söylenmesinin aksine, yazar tarafından üretilen ve kullanılan kelimelerdir. Buna literatürde “dilbilimsel boşluk” diyoruz. Kuramsal olarak üretilmesi mümkün olan ancak ihtiyaç duyulmadığı için dilde bulunmayan kelimeler aslında o dil için “boşluk”tadır. İşte Karasu gibi bazı yazarlar bu “boşluk”taki kelimeleri alır (üretir) ve edebi dilin kullanıma sokar. Çünkü her “dilin yetisi/yeterliliği” sonsuzdur. Sayılı dilsel kurallarla sonsuz kelime ve cümle üretilebilir. Böylece bunun farkında olan yazar ve şairler için amaç okuru şaşırtmak, dildeki olağanın dışına çıkarmak, bunun üzerine düşündürmek ve anlam ve söyleyiş katmanları yaratmaktır. Karasu da Türkçenin tarihsel veya çağdaş dönemlerinde var olan kök/gövde üzerine çeşitli yapım eklerini getirerek yeni kelimeler elde eder: balkırlı “parıltılı” ( ‘Bilge Karasu Sözlüğü’ ile beraber ‘Şule Gürbüz Sözlüğü’nün de editörlüğünü üstlendiniz. Sanat Kritik Yayınları’ndan çıkacak diğer sözlükleri de (İhsan Oktay Anar Sözlüğü gibi) yayına hazırlıyorsunuz. Bu anlamda üzerine çalıştığınız/çalışacağınız yazarlara nasıl karar veriyorsunuz? Sizi bu isimler üzerine çalışmaya yönlendiren ne oldu? Genellikle çağdaş edebiyatımızın da sözvarlığını ortaya koyacak şekilde yazar veya şairler üzerine düşünülüyor. Belirli kavram alanlarının sık kullanılması, mahalli söyleyişlere yer verilmesi, Osmanlı Türkçesine ait sözvarlığının yoğunluğu veya her yönüyle Türkçe ağırlıklı bir dilin tercih edilmesi gibi kriterler bizim için tercih sebebi olabiliyor. Sözlükler, şüphesiz aynı zamanda bir dilin söz varlığına dair ortaya koyduğu değerlerle de ön plana çıkan özel eserler olarak nitelenebilir. O sözlüğü var eden dile dair ortaya birçok somut örnek koyar. Sözlükler, atasözü ve deyimler sözlükleri, dilden dile çeviriler… Bir de sizin yayına hazırladığınız örnekte olduğu gibi yazar/eser sözlükleri var. Peki bu yazar/eser sözlüklerini alışılagelmiş sözlüklerden ayıran nedir? Bu sözlükler bize ne söyler? Bu tür sözlükler, sınırları belli olan daha özel sözlüklerdir. Literatürde böyle bir sözlük sınıflandırması var. Doğan Aksan’ın ‘Her Yönüyle Dil’ adlı dilbilimi çalışmasına baktığımızda orada sözlükleri sınıflandırırken “sanatçı/metin sözlükleri” diye bir alt başlık açtığını görürüz. Bu başlıkta şair, yazar, ozan, düşünür veya eser üzerine hazırlanan sözlüklerden bahseder. Bizde en çok bilinen hemen aklıma gelen Ali Püsküllüoğlu tarafından hazırlanan ‘Yaşar Kemal Sözlüğü’dür. Yaşar Kemal’deki kadar bitki adları, üstelik de yöresel söyleyişleriyle, pek az yazarda vardır. Yazar ve şairlerin dilinde gerek bu tür söyleyişleriyle gerek dayandığı mitolojik ve kültürel bağlamlarıyla gerekse gönderim ve çağrışımlarıyla sıra dışı ve özel semantik kullanım alanlarıyla karşılaşabilmekteyiz. Dolayısıyla bu tarz sözlüklerin çalışılması ve pratikte okurun istifadesine sunulması gerekmektedir. ‘SIRADA İHSAN OKTAY ANAR SÖZLÜĞÜ VAR’ Son olarak, bizi başka ne tür çalışmalar bekliyor? Hangi yazar ve eserler üzerine çalışıyorsunuz? Sanat Kritik Yayınları olarak bir yazar/şair “sözlük serisi” başlattık. Bu serinin ilk çalışması ‘Şule Gürbüz Sözlüğü’ oldu, peşinden ‘Bilge Karasu Sözlüğü’. Şimdi sırada ‘İhsan Oktay Anar Sözlüğü’ var. O da yayımlanmak üzere. Murathan Mungan üzerine de çalışmaya başladık. Şimdilik bunları söyleyebilirim.